Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anma töreni Beştepe’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anma töreninde bir konuşma gerçekleştirdi.
Erdoğan törende gerçekleştirdiği konumada;”Kurtukuş savaşımızın Başkomutanı, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle yad ediyoruz. Gazi Mustafa Kemal ile birlikte ahirete intikal etmiş gazi ve şehitlerimize minnettarlığımı sunuyorum. Ülkemizde geçmişten beri hep Atatürk ve Atatürkçülük tartışması yaşanmaktadır. Özellikle tek parti CHP döneminde tarihimizin bu önemli kurucu liderinin ismi öylesine istismar edilmiştir ki, hepmizin gönlündeki Atatürk ile sonradan kavramsallaştırılan Atatürk arasında çok büyük bir fark ortaya çıkmıştır. Milletimizin Gazi’ye hürmeti sonsuzdur. Milletimizin Mustafa’ya saygısında en küçük bir tereddüt yoktur. Milletimizin Kemal’le de en küçük bir sorunu bulunmuyor. Milletimizin soy adı olarak kendisine verdiği Atatürk konusunda da hiç bir sıkıntısı olmadığını gayet iyi biliyoruz. Peki buna rağmen neden böyle bir tartışma süre gelmiştir. Bunun cevabı darbecilerin, cuntacıların cesayet odaklarının ülkenin tarihine, milletin değerlerine düşmanlık eden kesimlerin kendilerini Atatürkçülük kılıfı altında gizlemeye çalışmış olmasıdır”dedi.
Recep Tayyip Erdoğan;” Bugün hala Atatürk’ün mirasçısı olduğu iddiasındaki CHP’nin Atatürk’le zaten çok daha önce zayıflamaya başlayan ilişkisi, 10 Kasım 1938’te tamamen kesilmiştir. Burada çok açık net bir ispatı ortaya koymak zorundayım. Atatürk ebediyete irtihal ettikten sonra, o ana kadar Türk lirası üzerinde Atatürk’ün resmi vardı. Ama Atatürk’ün irtihalinden sonra o resim paranın üzerinden kaldırılmış yerine İnönü’nün resmi konmuştur. Bunu yapan o zamanki CHP zihniyetinin ta kendisidir. Bugün Merkez Bankası’ndaki para serilerine baktığınız zmaan bunu görürsünüz. Bu tarihten sonraki CHP önce İsmet İnönü’nün sonra başına geçen genel başkanlarının CHP’si olmuştur. Bugünkü CHP’de şimdi başında bulunan zaatın CHP’sidir.
Bugün bir parti ile Atatürk arasında ilişki kurmak Gazi’ye yönelik en büyük bühtandır. Bilindiği gibi kurtuluş savaşımız başladığında ülkemizin dört bir yanında kurulan 130’a yakın müdafa-i hukuk cemiyetinin yarıya yakınının başında müftüler veya imamlar bulunuyordu. Çünkü milletimiz Anadolu’nun işgalini sadece topraklarına, dinine, namusuna, inancına tüm kutsallarına yönelik saldırı olarak görmüş bu refleksle mücadele etmiştir. Böyle bir mücadeleye liderlik eden ismin milletin gönlünde en kıymetli yere sahip olması kadar tabii bir şey yoktur.
Geçtğimiz yüzyılın o sıkıntılı döneminde her ülkenin kendine bir lider çıkardığını ve kurtuluşu onun öncülüğünde aradığını görüyoruz. Bu liderlerden pek azı ülkesini arzu edilen zaferlerle tanıştırmış, istenen başarılara ulaştırabilmiştir. Hiç şüphe yok ki Atatürk bu liderlerden biridir. Burada sorun bir zihniyetin milletimizin istiklalinin sembolü olan Gazi Mustafa Kemal’i kendi ideolojik amaçlarına yönelik dönüştürmeye çalışmış olmasıdır. İşte bu zihniyete gösterilen tepkinin Atatürk’e de yöneltilerek zaman zaman yanlış ifadelerle, zaman zaman da yanlış anlaşılmalarla ortaya konduğu bir gerçektir. Elbette herkes gibi Atatürk’te eleştirilebilir.Yüce Allah dışında hiç kimse layüsel değildir. Ancak eleştirmek başkadır, hakkı tespit etmek başkadır. Bizim saygı sınırları içindeki eleştirilere diyecek bir şey yoktu. Hakaretamiz bir tarzda ortaya konulan ifadeleri de doğru bulmadığımızı özellikle belirtmek istiyorum. En büyük eserim dediği Cumhuriyetimize, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma mirasına sahip çıkarak Atatürk’ün mirasını ve hatırasını bu mirasçıların zulmünden kurtarıyoruz.
Birileri çıkmış biz Atatürk’e Atatürk dedik diye bir sürü senaryolar yazıyor. Adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise bizim bunu ifade etmemizden daha doğal ne olabilir. Ruhu faşist, söylemi Marksist çevrelerin tekeline mi bırakacağız. CHP gibi amorf bir partinin Atatürk’ü milletimizinden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz.
Biz Kurtuluş Savaşımıza başlarken ilan ettiğimiz Misak-ı Millimize dahi sahip çıkamadık. İşte şimdi Suriye’de, Irak’taki gelişmelerde zaman zaman dikkat ederseniz bir şeyi dillendiriyorum. Nedir o, ‘Biz Misak-ı Millimize yeniden sahip çıkmak zorundayız’ diyorum. Bizim Misak-ı Milli hudutlarımızdan eğer taciz ediliyorsak, eğer o hudutlar içerisinden ülkemize saldırılar oluyorsa, burada ‘Buyrun devam edin’ deme lüksümüz yoktur. Fırat Kalkanı budur. Afrin’de yapılmakta olan da budur. Biz buna seyirci kalamayız. Birilerinin buralarda parselosyana girmesine başımızı sallama lüksümüz yoktur. Orada olanlar bizim akrabalarımız onların değil. Öyleyse akrabalarımızın hukukuna da sahip çıkma mecburiyetimiz var.
Ekonomik ve siyasi boyutunu bir kenara bırakarak söylüyorum, ülkemizin bugün güney sınırlarında yaşadığı güvenlik sorunlarının en önemli sebebi, Misak-ı Milli’den verilen tavizlerdir. O tavizler verilmeseydi şu anda nerede olduğumuzu anlayın, hatırlayın. Dün bizi Misakımilli’nin gerisine düşürenler, bugün Lozan’ı da bir kenara bırakıp Sevr’e doğru giden bir hesap içindeler ancak göremedikleri bir şey var; bugünkü Türkiye, dünün Türkiye’si değildir.
Son dönemde üzerimize öyle bir yüklendiler ki ellerindeki malzemeyi de büyük ölçüde tükettiler. Demokrat görünümlü faşistler ifşa oldu. Hak, hukuk makyajlı tezgahlar ifşa oldu. Yıllardır özenle devletin tüm kurumlarına, toplumun tüm yapılarına yerleştirilen hainler ifşa oldu. Sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör kuşatmasının amacı ve aktörleri ifşa oldu. Bunca oyunu bozan Türkiye’nin önünde artık bambaşka hamdolsun imkanlar, bambaşka ufuklar vardır. Şimdi önümüzde geçmemiz gereken bir imtihan daha var, o da 2019 seçimlerini kazasız, belasız geçirmektir.
Bu ülke 780 bin kilometrekareyle tek vatandır. Kimse operasyona yeltenmesin, yeltenirse bedelini ağır öder. İşte Tendürek Dağı’nda, Gabar’da, Cudi’de, gerekirse Kandil’de, gerekirse Sincar’da askerimiz, Genelkurmay Başkanımız, Kuvvet Komutanlarımız, hepsi en üst noktalara varıncaya kadar çıkmak suretiyle oralarda karda, kışta şu anda bütün operasyonları yönettiler, yönetiyorlar. Niye? Dedik ya mağaralarına, inlerine kadar girecek ve bunları bitirinceye kadar bu yola, bu mücadeleye devam edeceğiz.
Cumhuriyetimizin tüm önemli tarihleri gibi 10 Kasım’ları da artık bu anlayışla değerlendirmeli, Atatürk’ü sadece anmakla kalmamalı, anlamaya da çalışmalıyız.